Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber kılavuz!
Din dersi öğretmenimiz, şiirdeki (Bu dünya böyle gider!) ifadesi, gaybdan, gelecekten haber verdiği için küfür olacağını, (Bu dünya böyle gitmez) şeklinde okunması gerektiğini söyledi. (Böyle gider) demek niçin küfürdür?
CEVAP
Öğretmenin mantığıyla, (Bu dünya böyle gitmez) demek de, gelecekten haber vermek olur. Böyle gideceği bilinmiyorsa, böyle gitmeyeceği nereden biliniyor?
Her iki şekilde de söylemek küfür olmaz. Yani (Bu dünya böyle gider) veya (Bu dünya böyle gitmez) demek küfür değildir. Bir şeyi tahmin etmek küfür olmaz. (Amerika çok zulmediyor, bir gün yıkılacak) demek bir tahmindir. Gaybdan haber vermek değildir. Tahminde bulunmak caizdir.
(Böyle gelmiş, böyle gider) atasözüdür. Atasözleri genelde uygundur, küfür aramamak lazım. Bu söz, (Bazı şeyler vardır ki âdeta kemikleşmiştir, bunları düzeltmek zordur) anlamında söylenmektedir.
Bir de felsefecilerin dediği gibi, (Varlıklar yoktan yaratılmamış, böyle gelmiş böyle gider) anlamında söylenmiyor. O mânâda söylenirse, yaratılış, Cennet, Cehennem inkâr edilmiş olur. Bunun için S. Ebediyye’de, (Dünyanın yaratıldığına inanmamak, “Böyle gelmiş, böyle gider” demek, küfürdür) deniyor. Bir sözün ne maksatla söylendiğine bakılır.
Atasözünde olduğu gibi bu söz, (Bu işleri düzeltmek zor) anlamındadır. Bir de merhum Necip Fazıl, sıradan biri değildir. Sözlerinde küfür aramak yanlış olur.
Allah’ın Arş’a istiva etmesi
Sual: (Allah’ın Arş’a istiva etmesi, Allah’ın Arş’ı hâkimiyetine almasıdır) deniyor. Zaten bütün mahlûkat Allah’ın hâkimiyeti altında değil mi? O zaman Arş niye özellikle belirtiliyor?CEVAP
Allahü teâlâya göre, elbette Arş da diğer mahlûklar gibidir. Hepsini yaratan Allah’tır, fakat Arş, farklı özelliklere sahip olup yaratılmışların en büyüğüdür. Bunun için, Arş’a hâkimiyet bildirilmiştir. Allahü teâlânın âlemlerin, herkesin Rabbi olduğu bildirildiği hâlde, Kur’an-ı kerimde, (Mekke’nin Rabbi) buyurulmaktadır. Yine Peygamber efendimize hitaben, (Rabbike [Senin Rabbin]) ifadesi vardır. (Senin Rabbin) demek, âlemlerin Rabbinden ayrı değildir. (Senin Rabbin) ile (Mekke’nin Rabbi) ifadelerindeki Rab, farklı değildir. Farklı olmadığı hâlde, Resulullah’ın ve Mekke’nin önemini belirtmek için ayrı ifade kullanılmıştır. Allahü teâlâ mekândan münezzehtir. Kâbe, kıymetli, şerefli yer olduğu için (Beytullah), yani (Allah’ın evi) denmiştir. Arş da çok kıymetli, şerefli olduğu için (Arş’ın Rabbi) ve (Arş’a istiva etti) ifadeleri kullanılmış, yani (Arş’ı hâkimiyeti altına aldı) denmiştir. Bunun gibi İstanbul valisi denince, Fatih’e, Beşiktaş’a Üsküdar’a karışmaz anlamı çıkmaz. En büyük olan İstanbul söylenince, ilçelerin de valinin hâkimiyetinde olduğu zaten anlaşılır. İmam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki:
Arş, mahlûkların en şereflisidir. Her şeyden daha saf ve daha nurludur. Bunun için, ayna gibidir. Allahü teâlânın büyüklüğü orada görünür. Bunun içindir ki ona, (Arşullah) denir. Yoksa Allahü teâlâya göre, Arş da diğer eşya gibidir. Hepsi, Onun mahlûkudur. Yalnız Arş, ayna gibidir. Diğer eşyada bu kabiliyet yoktur. Aynada görünen bir insana, (Aynanın içindedir) denilir mi? O insanın aynaya olan nispeti, karşısında bulunan diğer eşyaya olan nispeti gibidir. İnsanın, hepsine olan münasebeti aynıdır. Yalnız, ayna ile diğer eşya arasında fark vardır. Ayna, insanın suretini gösterebiliyor, diğer eşya ise göstermiyor. (2/67)