Bir hayvanı gözümüzün önünde ateşe atsalar, vicdanı olan, buna tahammül edemez. Hâl böyleyken bazıları kendi evladını, kendi hanımını, hattâ bizzat kendini, ateşe nasıl atar? Çok yazık! Bu hayat, bir gün biter. Sonunda hepimizi kefene koyacaklar. Artık ondan sonra, kimseden fayda beklenmez. O fırsat artık geçti. Ne mutlu imanla ölene!
Tabiînin büyüklerinden Ömer bin Abdülaziz hazretleri, adalet timsaliydi. Çoban bir gün, kurdun sürüye saldırdığını görünce, (Halife Ömer bin Abdülaziz öldü) der. Nereden bildiği sorulunca, (O hayattayken onun korkusundan kurtlar sürüme saldıramazdı) cevabını verir. İşte bu zat buyuruyor ki:
(Ölüp de beni mezara koyunca, başımın üstünde bir baca yapın, başım gözüksün içinden. Beni kıbleye karşı yatırın. Bir gün sonra bacadan bakın! Eğer başım kıbleden başka yöne dönmüşse, bütün dostlara, “Ömer bin Abdülaziz imansız gitti” dersiniz. Artık onlar ağlasalar, üzülseler de faydasız. Eğer yüzüm dönmemişse, mezarı örtün, “Sevinin ey dostlar, Ömer bin Abdülaziz de imanını kurtardı” dersiniz. Çünkü, 44 kişiyi elimle gömdüm. Dördü hariç, hepsi öbür tarafa döndü.)
İman, müminle ateş arasında büyük bir duvar gibidir. Mümini ateşten korur. İmanı olmayan kurumuş demektir. Kurumuş ağaç, ancak yakılır.
Ebedî yani sonsuz ne demek iyi düşünmeli. İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
(Cehennemde ebedî kalacak olanlara, faraza, “Siz dünyadaki göl ve denizlerdeki damlalar adedince, çöldeki kum taneleri sayısınca yandıktan sonra çıkacaksınız" denilseydi, sonunda kurtulacağız diye o kadar sevinirlerdi ki, sanki nasıl yandıklarını anlayamazlardı. Bütün dünya, bütün gökyüzü, buğdayla dolu olsa, bir serçeye, “Her yıl bir tane yiyeceksin” deseler, o buğdaylar biter, sonsuzun yanında hesabı bile olmaz.)
İşte bu sonsuz azabı düşünerek imanı korumaya çalışmalı.
Vefat eden evliya bir zata, rüyada (Dünyaya geri gelmek ister misin?) diye sorulunca, (Dünyanın tamamını hesap sorulmamak şartıyla verseler de istemem. Sadece, kapı kapı dolaşıp ölüm ve kabir hâllerini anlatmak için isterim) buyurur.