Her ülfetin, bir külfeti vardır. Çok kıymetli bir pırlanta sahibinin, çalınacak korkusuyla gözüne uyku girmez. Sonunda yok olacak bir dünya malını korumak böyle olursa, her hazineden daha kıymetli olan iman cevherini korumak nasıl olur?
Bu zamanda, bir kimseye doğru imanın nasip olması çok zordur. Böyle bir imanla şereflenmek büyük nimettir, ama bundan sonrası çok tehlikelidir. Çünkü Allahü teâlâ rızka kefil, ama imana kefil değildir. Allah korusun imanını kaybeden mürted olur, sonsuz kalmak üzere, Cehennemin dibine gider. Ehl-i sünnet kitaplarında, (Şunu yapan, şunu söyleyen imanını kaybeder) diye maddeler hâlinde bildiriliyor. Onları iyi öğrenmeli.
Diyelim ki dışarıda büyük bir kasırga var, ağaçları kökünden söküyor, damları uçuruyor. Orada elinde yanan bir mum bulunan kimsenin derdi, bu mumu söndürmemektir. İşte bu zamanda imanını korumak, mumu söndürmemek gibi çok zordur. İmansızlık fırtınası, ufak bir delikten iman mumunu söndürebilir. Çok kimsenin bundan haberi yok ki çaresine baksın!
İmanını kaybedenin, 99 kere hacca, umreye gitmesinin, yüzlerce rekât namaz kılmasının hiç faydası olmaz. Öldükten sonra da, (Eyvah, bu fırsat elden kaçmış) der, fakat iş işten geçmiş olur. Yoksa çok ibadet etmek meziyet değildir. Bütün mesele, imanı muhafaza edip küfre düşmemektir. İşte bu da, ancak farzları eksiksiz yapmak, haramlardan sakınmak, dine hizmet etmek ve Ehl-i sünnet âlimlerini sevip kitaplarını okumak ve yaymak gibi işlerle olur.
Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri, (Otuz yıl hep imanı anlattım. Anlayan üçü beşi geçmedi) buyurmuş. Demek ki, bu basit bir iş değildir. İman etmek zor, ama onu muhafaza etmek daha zordur. İnsan kızar, bir laf eder, her şey biter. Dili, gözü, eli, kalbi korumalıdır. (İçimizde bir yılan var, soktu, sokacak!) diye nefsimizden korkmalıyız. Pırlantamız çalınacak diye iman hırsızlarından korkacağız.
Bu zamanın iman hırsızları, kötü yayınlar ve kötü arkadaşlardır. Hepsi bir mayın tarlası gibidir. Bu zor zamanda mayınlara çarpmadan imanımızı korumaya çalışmalıyız.