Allah dostları, Allah rızası için yaşarlar. Allahü teâlânın bazı sıfatlarıyla sıfatlanmışlardır. Allahü teâlâya çok yaklaştıkları, Onda fâni oldukları, Onun sevgisini ve rızasını kazandıkları için, Onun yüce kudretiyle beraber olurlar.
Bu büyüklerin kalbi kırılırsa felaket olur. Onlar, Allah’ın kılıcıdır. Onlar kılıcı sallamazlar, ama haddini bilmeyerek başını dokunduranın, yani onlara dil uzatanın, edepsizlik edenin kellesi kesilir. Yani dünyada ve âhirette felakete düşer. Hele bir de kılıç sallarsa, hayvanları bile zarar görür. Nitekim Şeyh Salih hazretlerinin hayvanlarına dokunan diğer hayvanlar ölüyormuş. (Efendim, böyle giderse, mahlûkat kırılacak) diye arz eder. Mübarek zat tebessüm edip, tamam der ve iş hâllolur.
Bu büyük zatların kızmaları da, Allah rızası içindir, bizim iyiliğimizedir. Onların kızıp ikaz etmeleri tehlikeli değil, bir nimettir, ama kalbleri kırılırsa, yedi kat gökten düşmekten beter olur. Onun için büyüklerin üzüleceği iş ve sözden uzak durmalı.
Allah dostları, Allah rızası için yaşarlar. Allahü teâlânın bazı sıfatlarıyla sıfatlanmışlardır.
Seyyid Atâ, Zengi Atâ hazretlerinin dört büyük halifesinden biridir. Onun zamanında, Silsile-i aliyye büyüklerinden, Ali Ramitenî hazretleri hayattaydı. Seyyid Atâ, kendi şeyhine muhabbetinden, Ali Ramitenî hazretleri hakkında yakışıksız bir söz söyler. O gün eşkıyalar oğlunu kaçırır. Yetkililer seferber olurlarsa da bulamazlar. Sonunda Seyyid Atâ, hatasını anlar. Hemen bir yemek hazırlayıp ileri gelenleri çağırır. Ali Ramitenî hazretlerine çok ısrar eder, o da gelir. O gelmeden önce oradakilere, (Bu yemeğin esas sebebi Ali Ramitenî’dir. O elini sürmedikçe hiç kimse yemeğe başlamasın) der. Sofra kurulur, (Buyurun) denildiği hâlde, hiç kimse elini sürmez. Ali Ramitenî hazretleri de şaşırır. Seyyid Atâ, ona hitaben, (Hocam, lütfen başlayın!) der. (Estağfirullah, burada büyüklerimiz var) der. Seyyid Atâ, (Hocam, buranın büyüğü sizsiniz) der. Ali Ramitenî hazretleri anlar ki, Seyyid Atâ hatasını itiraf ediyor. (Peki) der, (Kaybolan oğlunuz kapıdan girmeden ağzıma lokma koymam) der. O anda kapı açılır, çocuk içeri girer. Tabiî, içeride feryat figan kopar, herkes her şeyi unutur. Çocuğa, (Neredeydin, nasıl geldin?) derler. Çocuk, (Bilmiyorum, çok uzak yerdeydim, beni zincirlere vurup zindana atmışlardı. Bir anda kendimi burada buldum) der. Şu hâlde, büyüklere dokunan yanar, onlara sığınan kurtulur.
Gerçek âlimlerin ortak özelliği
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Bütün Ehl-i sünnet âlimlerinin ortak bir özelliği vardır. O da, sorulan suallere, soranın dünyasını değil, âhiretini düşünerek cevap vermeleridir. Hâlbuki bazen, sual de, cevap da dünyalık olur, fakat soranın mutlaka âhiretini düşünerek ve Allah’ın rızasını gözeterek cevap verirler. Peygamber efendimiz, (Bu dünyanın, Allah indinde sivrisinek kanadı kadar bir kıymeti olsaydı, düşmanı olan kâfire bir yudum su vermezdi) buyurduğu için Ehl-i sünnet âlimleri, dünyaya hiç kıymet vermediler. Aksi takdirde iyi birer âlim olmazlardı.
İslamiyet’i anlatmak ve yaymak, bu yolda faydalı olmak için yalnız ilim ve ihlâs kâfi değildir, akıl ve ilm-i siyaset de lazımdır. İlm-i siyaset, insanların hâlini, zamanın ve memleketin şartlarını bilmek demektir. Bunlar yoksa, kitaptan alıp nakletse bile fitneye sebep olur. Nitekim müctehid olmayanlar hadis-i şerifleri anlayamaz ve onunla amel edemez. Hadis-i şerifler hüccettir, senettir. Fakat bazıları tek bir şahsa söylenmiştir. Bazıları beş kişiye, bazıları ise umuma söylenmiştir. Onun için bizim gibilerin çeşitli malzemeler toplayarak, ekmek yapmamız mümkün değildir. Unu, şekeri bir araya getirerek, helva yapacak hâlde değiliz. Ya unu, ya şekeri yakarız. Onun ehli, ustası, Peygamber efendimizin vârisleri olan âlimlerdir. Merhum hocamız da, ömürlerini vererek ilmiyle, ihlâsıyla gece gündüz çalışarak binlerce Ehl-i sünnet âliminin kitabından, günümüz insanı için gereken bilgileri, yine onların anlayacağı şekilde hazırlamıştır. Bunun için de, (Bizim kitaplarımız çok kıymetlidir, çünkü içinde bize ait bir yazı, düşünce yoktur. Biz sadece büyüklerin yazılarını yazmak, onlardan nakletmek için çalıştık) buyururdu.
Bütün Ehl-i sünnet âlimlerinin ortak bir özelliği vardır
Dolayısıyla, bu kitaplar hakkında kim ne diyorsa, ancak kendi değerini göstermiş olur. Çünkü büyüklerin kitapları aynadır. Herkes bakar; kalbi temiz olan, yani itikadı ve ameli doğru olan, ondan zevk duyar. Kalbi kötü olan da, kusur bulur, itiraz eder, düşman olur.
Peygamber efendimiz, (Bir kimsenin hidayetine vesile olan, Nuh aleyhisselamın ömrü kadar [bin yıl] ibadet etmiş gibi sevab alır) buyuruyor. Bu bin yıllık ibadetlere farzlar da dâhildir. Birine doğru bir din kitabı veren de, aynı sevabı kazanır, yani o kişinin hidayetine sebep olmuş gibi cihad sevabı alır.