Dünya ve âhiret saadeti iki şeyle olur: Birincisi, İmam-ı Rabbanî hazretleri gibi büyük bir Allah dostuna kavuşup, onun tarafından kabul edilmektir. Bizim kabul etmemizin önemi olmaz, onların kabul etmesi gerekir. Kabul etmelerine layık olmak için, onları kusursuz sevmek, onları sevmeyenleri sevmemek ve yollarında olmak gerekir. İkincisi namazdır. Namazsız hayat olmaz. Namazsız Allah’a da kavuşulmaz.
Namaz kılmayanın ibadetleri ruhsuz cesede benzer, hiç sevab verilmez. Yani namaz kılmadığı hâlde oruç, zekât, hac gibi ibadetleri yaparsa sadece farz borcunu ödemiş olur, ama o ibadetlere mahsus sevablara kavuşamaz. Namaz her şeyin başlangıcıdır. Üzülünce, canımız sıkılınca, işimiz bozulunca, hastalanınca namaz kılmalı. Çünkü bir kulun yüce Allah’a en yakın olduğu yer namazdır. Namazda da, en yakın yer secdedir.
Büyük zatlar, evdeki kedi tabak kırınca namaza dururlarmış. (Ya Rabbî, ben bir hata işledim ki bu iş başıma geldi) diyerek tevbe ederlermiş. (Yoksa kedi tabağı niye kırsın) diye düşünürlermiş. O hâlde namaz gibi bir nimet, namaz gibi bir çare varken, elimizi, gözleri görmeyenler gibi sağa sola değil, Allah’a uzatıp namaza sarılmalıyız.
İmandan sonra namaz gelir. Namaz kılmayan yüz bin hac yapsa, yüz bin altın sadaka dağıtsa, yüz bin fakir doyursa hepsi bir vakit namazın sevabına ulaşamaz. Temelsiz bina olmaz. Namaz dinin temelidir. Direksiz bina olmaz, namaz dinin direğidir.
Hazret-i Ali, yeni bir hadis-i şerif duyunca, kim olursa olsun bunu söyleyen kimseye, (Vallahi ben bunu Resulullah’tan duydum) diye yemin ettirirdi. O şahıs yemin edince, o hadis-i şerifi naklederdi. Ama Hazret-i Ebu Bekri Sıddık’tan bir hadis-i şerif duyunca, yemin istemezdi, Çünkü onun Sıddık olduğunu bilirdi. Sıddık olan zata (Sen sıddık mısın?) denmez. İşte Hazret-i Ali’nin Hazret-i Ebu Bekr-i Sıddık’tan rivayet ettiği hadis-i şerifte, (Günahı ne kadar çok olursa olsun, bir mümin, abdest alıp Allah için iki rekât namaz kılarsa, günahları affolur) buyuruldu.
İnsan günah işlemez mi? Hepimiz günahkârız. Günahı çok olmanın ölçüsü ne? Onu da bilmiyoruz. Büyük bir zat, (İçinizde en günahkâr benim. Çünkü içinizde en yaşlı, en çok nefes tüketen benim. Allahü teâlâyı unutarak gafletle alınıp verilen her nefes günah yazılır) buyuruyor.