Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Bir işin sonunda Allahü teâlânın rızası yoksa, bu iş niye yapılır ve niye birbirine bu tavsiye edilir ki? Çünkü bu tavsiye, (Burada bir yük var, al bu yükü şuraya taşı!) demek gibidir. Yani (Dünyayı bir yerden al, öteki uca koy!) demektir. Buna heves edenin ömrü hep taşımakla, yani hamallıkla geçer. Çünkü Allah için olmayan yük, hamallıktır, fakat (Bir yük var, al bunu âhirete götür!) denirse, o işe bin can feda olsun! Peki, bir işin âhirete gitmesi kolay mı? Âhirete gitmesinin şartı, Allah için yapmaktır. Gidecek yük, Onun kullarına iyilik etmektir. En büyük iyilikse, dünyada ve âhirette rahat, huzur içinde yaşamaları için, onlara Ehl-i sünnet itikadını ulaştırmaktır. Bu yük zahmetli olsa da, neticesi rahmettir.
Allahü teâlâ, bir kulunu severse, ona hayırlı bir iş nasip eder. Burada hayırlı işten maksat, mesleğin iyi olması değil, Allah’ın dinine hizmet etme imkânı olmasıdır. Hangi işte hizmet imkânı varsa, o iş hayırlı olur. Hizmette de tek gaye, Onun rızasını kazanmak olmalı. Onun emir ve yasaklarına, önce kendimiz uymalıyız. Sonra Onun kullarının da, bu nimete kavuşması için, bu büyüklerin bildirdiği şekilde, dinimizi onlara ulaştırmalıyız. Bunu yaparken, musibet, sıkıntı çok olur, bunlara da sabretmeye çalışmalı.
Niyetimiz almak değil, vermek olmalı. Biz Allah'ın kullarına nasıl muamele edersek, Allahü teâlâ da, bize öyle muamele eder. Zaman; affetmek, iyilik etmek ve acımak zamanıdır. Öfkelenmek zamanı değildir. Ateşe gidene öfkelenmek mi gerekir, yoksa acımak mı? (Ben bu dini, sabır ve merhametle yaydım) hadis-i şerifi, bu işin önemini bildirmektedir. Mahlûklar içinde Allah'a en yakın olan, insanın kalbidir. Günahkâr hattâ kâfir olsa da, kalb kırmaktan çok sakınmalı. Rabbimizi en çok inciten şeylerin ilki küfür, ikincisi kalb kırmaktır.
Geçici rütbeler, kimseyi kandırmamalı. Aksi hâlde her şey biter. Biz henüz yolcuyuz. Aslî vatana öldükten sonra kavuşacağız. Sonsuz saadet orada başlayacak. Allahü teâlâ, herkesin ameline, ihlâsına göre, orada da rütbeler, köşkler verecektir. Müminin tek gayesi Allah rızası olmalı ve (İlahî ente maksûdî ve rızâke matlûbî) demeli. Bu, (Ya Rabbî, benim maksadım yalnız Sensin. Senin rızana kavuşmaktan başka hiçbir hedefim yoktur) demektir.
Geçici rütbeler, kimseyi kandırmamalı. Aksi hâlde her şey biter. Biz henüz yolcuyuz. Aslî vatana öldükten sonra kavuşacağız. Sonsuz saadet orada başlayacak. Allahü teâlâ, herkesin ameline, ihlâsına göre, orada da rütbeler, köşkler verecektir. Müminin tek gayesi Allah rızası olmalı ve (İlahî ente maksûdî ve rızâke matlûbî) demeli. Bu, (Ya Rabbî, benim maksadım yalnız Sensin. Senin rızana kavuşmaktan başka hiçbir hedefim yoktur) demektir.