Bedir harbinden sonra, esirlere yapılacak muamele hakkında, Sa’d bin Muaz hazretlerinin ictihadı, Hazret-i Ömer’inkiyle aynıydı. Diğer Eshab-ı kiramın hepsi, fidye karşılığı salıverilmesini uygun gördüler ve karar da öyle oldu, fakat âyet-i kerime gelip, Hazret-i Ömer’le Hazret-i Sa’d’ın ictihadlarında isabet ettikleri bildirildi. Peygamber efendimiz, (Azap bana gösterildi. Eğer Allahü teâlâ affetmeseydi, Ömer ve Sa’d hariç hepimiz helak olmuştuk) buyurdu. Sa’d bin Muaz hazretleri, Peygamber efendimizin çok yakını, çok sevdiği bir zattı. Müslüman olduğu için ona inanılmaz işkence yapmışlardı. Neticede bu zat vefat etti. Onun ölüm haberi Peygamberimizi çok üzdü, evine gitti, teçhiz ve tekfinde bulundu. Sonra kabristana giderken, önce hırkasını, sonra ayakkabılarını çıkardı. Tabutun bir bu tarafına, bir de öbür tarafına koşuyordu. Eshab-ı kiram da şaşkın bir vaziyette bakıyorlardı. Resulullah kabre indi, kabri düzeltti ve onu yerleştirdi. Her şey bitti, telkin verildi. Bu arada Peygamberimiz çok üzgündü ve rengi, benzi atmıştı. Eshab-ı kiram bu durumu merak edip sordular:
― Ya Resulallah, tabutu taşırken neden hırkanızı ve ayakkabılarınızı çıkardınız?
― Bütün meleklerin giyinişi böyle olduğu için.
― Peki, tabutun bir bu tarafına, bir öbür tarafına koşmanızın sebebi nedir?
― Kardeşim Cebrail elimi tutup bırakmadığı için.
― Kabirden üzüntülü çıkmanızın sebebi neydi?
― Kabir onu sıkmaya başladığı için dayanamadım.
― Neden?
― Hanımını, evdekileri üzmüş, kul hakkı doğmuştu.
Allah’tan korkmalı. Rastgele birinden değil, Cennetlik olan Eshab-ı kiramın büyüklerinden ve kabilesinin reisi olan Sa’d bin Muaz hazretleri gibi büyük bir zattan bahsediyoruz. Bizzat Resulullah efendimiz onun cenazesini taşıdı, cenaze namazını kıldı, kabre indirdi, buna rağmen böyle mübarek bir zatı kabir sıktı. O halde nasıl olur da, bir Müslüman eşini üzebilir?
İnsanın nefsi, azmış, kabarmış durumdadır, dediğini yaptırır, fakat bu bir gün muhakkak bitecektir. Herkes sonunda hareketsiz kalıp musalla taşında eşitlenecektir. Bütün ameller cisim hâlinde, mesela akrep şeklinde, yılan şeklinde, Cennet nimetleri şeklinde, önüne gelecektir. İnsanı ıslah edecek önemli bir şey var, o da ölümü hatırlamaktır. Hazret-i Ömer, (Yâ Ömer, sana nasihatçi olarak ölüm yeter) buyuruyor. Veysel Karani hazretleri de, (Akşam yattığımda Azrail aleyhisselamı karşımdaymış gibi, sabah kalkınca da yanımdaymış gibi görüp, her an ölümü düşünürüm) buyurmuştur. Böyle düşünen öfkelenmez, elbette melek gibi olur. Ölümü unutan ise azar, kudurur. Sanki hiç ölüm gelmeyecekmiş, hiç hesap sorulmayacakmış gibi, hükümranlık daima bendedir diye düşünür. Acı azaplara maruz kalınca eyvah dese de, artık pişmanlığı fayda vermez.