Dinimizde bir kimseyi kendine bağlamak veya büyük bir zata bağlanmak, iple, parayla, mevki ile değil, sevgi ile olur. Hadis-i şerifte, (El mer’ü mea men ehabbe) buyuruluyor. Dünyada kim kimi severse, ahirette onunla beraber olacak demektir. Sevgi ile bağlananları kimse koparamaz. Menfaatle bağlananlar her an kopabilir.
Cehennem, yedi tabakadır. Her birinin azabı üstündekinden daha şiddetlidir. En üst tabaka, en hafifi olduğu halde, ateşi, dünya ateşinden yetmiş kat daha şiddetlidir. Burada, günahkâr Müslümanlar azap görür. Diğer katlardakilerin hepsi sonsuz yanacaktır. İkinci katta Tevrat’ı bozanlar, üçüncü katta İncil’i bozanlar, dördüncü katta güneşe, yıldızlara tapanlar, beşinci katta ateşe, ineğe tapanlar, altıncı katta ateistler, yedinci katta mürtedler ve münafıklar. Bu son tabaka, en şiddetli azap olunan yerdir.
Allah korusun, bırakın ateşte yanmayı, sonsuz olarak insanı bir odaya kilitleseler orada çıldırır. Zaten insan, sadece şu “sonsuz” kelimesini ne demek diye bir düşünse, eli ayağı titrer, yiyip içemez. Sonsuz, yani sonu yok, ister hapiste ol, ister ateşte ol. Sonu yok. Mahcup ve mahzun bir vaziyette, Allahü teâlânın yardımına çok muhtacız. Seyyid Abdullah-i Dehlevi hazretleri buyuruyor ki:
(Bir gün bu ateş beni sardı, her tarafımı korku kapladı. Yâ Rabbi, sen muhafaza eyle, bilerek veya bilmeyerek, yanlışlıkla ben bir hata işlemişsem, ya orayı hak etmişsem, adaletinle beni oraya gönderirsen…) derken Peygamber efendimiz tecessüm etti ve şöyle bir müjde verdi:
(Kimin kalbinde benim sevgim varsa, benim ismim varsa, korkmasın. O kalb ve o vücut yanmaz, benim olduğum yeri ateş yakmaz.)
Peygamber efendimizin elini sürdüğü mendil bile yanmıyor, ya Onun sevgisi bulunan kalb yanar mı? Günde hiç olmazsa, 100 salevât-ı şerîfe getirmeli ki, bir irtibat kurulsun.
Mübarek bir zat, bir gün rüyasında, Peygamber efendimizi Eshâb-ı kirâmla, Müslümanlarla beraber otururken görür, birisi orada misafirmiş. Melekler gelmiş, başta Peygamberimiz olmak üzere hepsine su dökmüşler, abdest almışlar. Misafire gelince, hiç yüzüne bile bakmamışlar. Sonra melekler gitmiş. O zat gelip Peygamber efendimize, (Yâ Resulallah! Ben de Müslümanım, ben de senin ümmetindenim. Elime döksünler diye su istedim, bırakıp gittiler) demiş.
Peygamber efendimiz, (Sen kimsin?) buyurmuşlar. Ya Resulallah, ben falancayım demiş. Peygamber efendimiz, (Ben seni tanımıyorum) buyurmuşlar. Aman ya Resulallah! Kusurum her ne ise tevbe ettim, ne olur affedin deyince, buyurmuşlar ki:
(Bana günde kaç defa salevât-ı şerîfe getiriyorsun ki, ben seni tanıyayım. Benimle ne irtibat kuruyorsun?)