Sual: (Fitne zamanında sünnetimi terk edebilirsiniz diye bir hadis yoktur; aksine fitne zamanında sünnete sarılana yüz şehit sevabı var diye hadis var. Sünnete uymak hiç fitne olur mu? Asıl, sünneti terk etmek fitnedir. Mesela sarıkla, çarşafla, şalvarla gezmek gerekir) diyenler oluyor. Sünnete uymak mı, yoksa uymamak mı fitne olur?
CEVAP
Sünnete değil, yerine göre farza uymak bile fitne olur. Aşağıda bu hususlar vesikalarıyla açıklanmıştır. Sünnet ikiye ayrılır:
1- Sünnet-i hüda: İslam dininin şiarıdır, başka dinlerde yoktur. (Redd-ül-muhtar)
2- Sünnet-i zevaid: Peygamber efendimizin, ibadet olarak değil de âdet olarak devamlı yaptığı şeylere denir. Zevaid sünnetleri terk etmek mekruh değildir. Peygamber efendimizin giyiniş şekli, sarık sarması, iyi şeyleri yapmaya sağdan başlaması gibi şeyleri sünnet-i zevaiddir. (Redd-ül Muhtar)
Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Farza bağlı olan ve olmayan sünnet vardır. Farzdaki sünnetin aslı Allah’ın kitabındadır. Bu sünneti, [sünnet-i hüda’yı] almak hidayet, terki ise dalalettir. Diğer sünneti [sünnet-i zaide’yi] almak fazilet, terki ise günah değildir.) [Taberani]
Terki günah olmayan zevaid sünnetler, sarık sarmak ve erkeklerin entari giymesi gibi olan sünnetlerdir. Çarşaf ve şalvar zevaid sünnet de değildir, bid’attir; fakat âdette bid’at olduğu için giymek caizdir. II. Abdülhamid han, çarşafın yurdumuza girmesini yasaklamışsa da, moda olarak girmiş, mani olunamamıştır. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Peygamber efendimizin böyle âdet olarak yaptığı şeyleri yapmamak bid’at değildir. Bunları yapıp yapmamak, ülkelerin ve insanların âdetlerine bağlı olup, dini hükümler değildir. Her ülkenin âdeti başka başkadır; hatta bir ülkenin âdeti, zamanla değişir. (2/55)
Deveye binmek, erkeklerin entari giymesi zevaid sünnetlerdendir. Sualdeki sözü söyleyen kimse, deveye değil otomobile bindiğine ve entari de giymediğine göre, sünnete yapışmadığı için fitne mi çıkarmış oluyor? Evet ise, niye fitne çıkarıyor?
Peygamber efendimiz, âdete bağlı olarak, uzun entari giymiş, şalvar ve pantolon giymemiştir. Şalvar ve pantolon giymek âdette bid’attir. Âdette bid’at olan şeyi yapmak, günah değildir. Bunun için âdet olan yerlerde, kâfirlerden gelmiş olsa bile, kadınların çarşaf ve erkeklerin şalvar giymeleri günah olmaz. Tirmizi’nin bildirdiği hadis-i şerifte Resulullahın, Rum cübbesi de giydiği bildirilmiştir. Papaz ayakkabısı da giymiştir. (Redd-ül-muhtar)
Bugün Arap denilen insanların çoğu entari giymektedir. Türkiye’de ise âdet olmadığı için erkekler entari giymiyorlar. Zevaid sünnet olduğu için, entari giymemek günah ve mekruh değildir. Sarıkla gezmek de Resulullah’ın âdeti idi. O zaman, kâfirler de sarıklıydı. Hadis-i şerifte, (Sarık Arapların tacıdır) buyuruldu. (Beyheki)
Erkeklerin entari giymesi gibi memleketin âdeti olmayan elbiseler giymekte ısrar etmek, dinimizin örtünme emriyle alay edilmesine, hatta bunların yasaklanmasına sebep olursa, bunun vebali de büyük olur.
Müdara herkesçe bilinmemektedir. Müdara, dini veya dünyayı zarardan kurtarmak için, dünya menfaatinden vermek, insanlarla iyi geçinmek, İslamiyet’in dışına çıkmadan, güler yüz göstermek, gönlünü almaktır. Bazı toplumlarda, dinimize zarar gelmemesi için müdara gerekir. Müdara, inancını ve bazı konulardaki görüşünü saklamak demektir. Sırrını açıklayan kimse, çok defa söylediğine pişman olur. İnsan, söylemediği sözüne hâkimdir, söylediğinin ise mahkûmudur. Onun için eskiden, (Zehebini, zihâbını ve mezhebini gizli tut!) derlerdi. Burada, zeheb = para; zihâb = inanç; mezhep = gidilen yol demektir. Yani paranı, dini ve siyasi görüşünü, hizbini gizli tut demektir. Bu birkaç çeşittir:
1- Kâfirler arasında kalıp, malından, canından korkanın, onlara kalben değil de, dilden sevgi göstermesi caizdir. Nitekim müşrikler, Hazret-i Ammar’a, babası Hazret-i Yasir ve annesi Sümeyye hatuna işkence edip, (Lat ve Uzza putu, Muhammed’in dininden iyidir de) diye zorlarlar, demeyince de işkenceyi artırırlardı. Nihayet, ana babası şiddetli işkence ile şehit edildiler. Hazret-i Ammar, kâfirlerin zorlamaları üzerine onların istediği küfür sözleri diliyle söyledi. (Ammar, dinini bırakıp kâfir oldu) dediler. Resulullah efendimiz onun hakkında buyurdu ki:
(Ammar kâfir olmadı, o baştan ayağa imanla doludur. O, iki durumda karşılaştığında en doğru olanını tercih eder.) [İbni Mace, Ebu Nuaym]
Görüldüğü gibi fitne olmaması için Hazret-i Ammar, küfür söz söyledi. Demek ki fitne varsa, sünnet, hatta fitnenin durumuna göre farz bile terk edilir. Hatta küfür söz bile söylenir.
Hazret-i Ammar serbest bırakıldığında, Resulullah efendimiz, mübarek eliyle gözünün yaşını silip teselli buyurdu. Bu hadise üzerine, Nahl suresinin, (Allah’a küfredenlere şiddetli azap vardır. Ancak kalbine iman yerleşmiş olduğu halde [küfre] zorlanıp, sadece diliyle söyleyenler müstesnadır) mealindeki 106. âyeti nazil oldu. Resulullah efendimiz de Hazret-i Ammar’a, (Müşrikler eziyet ederse, yine böyle söyle!) buyurdu. (İ. Mace, İ. Asakir)
Demek ki, küfür olan bir sözü, böyle durumda dille söylemek caizdir. Böyle durumlarda küfür söz bile caiz olunca, sünneti terk etmek, hatta yalan veya başka haramlar da elbette caiz olur; çünkü savaşta hile yapmak yalan söylemek caizdir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Harb hiledir, savaş hileden ibarettir.) [İbni Sünni, İbni Lal]
(Ümmetimin arasında, fitne yayıldığı zaman sünnetime sarılana, yüz şehit sevabı vardır) hadis-i şerifindeki sünnet, İslamiyet demektir. Yoksa sarık sarmak, entari giymek, sakal bırakmak demek değildir. Benim sünnetim demek, benim yolum, yani İslamiyet demektir. İmam-ı Nâsırüddin Seyyid Ebül-Kâsım Semerkandi hazretleri buyuruyor ki:
Bu hadis-i şerif, ümmetim arasında fesat çıktığı zaman, Ehl-i sünnet vel cemaat itikadında olup, beş vakit namazı cemaatle kılana yüz şehit sevabı verilir demektir. (Rıyad-un-nasıhin)
Yoksa küçük çocukların başına sarık sarıp dinimizin aleyhine kanunların çıkmasına sebep olmak, sünnete yapışmak demek değildir. Fitnedir ve haramdır.
Bidatler çıktığı zaman, sünnete yani İslamiyet’e uyana, yüz şehit sevabı verilir; zira fitne zamanında İslamiyet’e uymak, kâfirlerle savaşmak gibi güç olur. (Hadika)
Bu hadis-i şerif, Selef-i salihin zamanındaki iman ve ahkâm-ı İslamiyye’ye uyana yüz şehit sevabı verileceğini bildirmektedir. (S. Ebediyye)
(Sünnetimi terk edene şefaat etmem) hadis-i şerifindeki sünnet de, İslamiyet demektir. Sarık, entari, sakal gibi zevaid sünnet değildir. Şeyh-ul-islam İbni Kemal Paşa, (Şerh-ı hadis-i erbain) kitabında, (Sünnetimi terk edene şefaatim haram oldu) hadis-i şerifini açıklarken, (Bu hadis-i şerifteki sünnet, İslamiyet demektir; çünkü büyük günah işleyen mümin şefaate kavuşur) buyuruyor. Bir hadis-i şerif şu mealdedir:
(Ümmetimden büyük günah işleyenlere şefaat edeceğim.) [Nesai]
Demek ki, fitne zamanında, zevaid sünnetlere, yani sarık sarana, cübbe ve entari giyene değil, itikadını düzeltip haramlardan kaçarak farzları yapana yüz şehit sevabı verileceği, yukarıdaki vesikalardan da anlaşılmakta, zevaid sünnetleri yapanların yüz şehit sevabına kavuşacağını söyleyenlerin hata ettiğini, bu vesikalar açıkça göstermektedir.
2- Küfrün galip olduğu yerde, gerçeği söylememek caizdir. Şafii’de, zalim Müslümanlar arasında da caiz olur. Müslümanlar garip ve zayıf olduğu müddetçe, kıyamete kadar her yerde caizdir; çünkü müminin mümkün olduğu kadar zarardan uzaklaşması gerekir. (Mektubat-ı Masumiyye 3/55)
Müslümanın böyle durumlarda, sadece zevaid sünnetleri değil, farz olan ibadetini bile, mesela namaz kıldığını, oruç tuttuğunu gizlemesi gerekir; çünkü işinden, aşından olacağı gibi, din aleyhine kanunların çıkmasına, fitneye de sebep olur. Bu vebalden kurtulması için ibadetlerini gizlemesi gerekir. Entariyle, sarıkla ve cübbeyle ortada dolaşması caiz olmaz. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Bir zaman gelir ki, şimdi aranızda münafıkların küfürlerini gizlediği [ibadet yapar göründüğü] gibi, o zaman da müminler gizlenir. [İbadetleri gizli yapar.]) [İbni Sünni]
İbadet gizli yapılınca zevaid sünnetlerin gizlenmesi elbette lazımdır.
3- Müdara ibadet değil, zarardan korunma ruhsatıdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, farzları emrettiği gibi, müdara etmemi de emretti.) [Hâkim]
(Müdara edenler, şehit olarak ölür.) [Deylemi]
(Şerefinizi mallarınızla [parayla], dininizi de dilinizle [müdara ile] koruyun!) [İ. Asakir]
Bu hadis-i şerifler de, dinsizlerin, din düşmanlarının şerrinden korunmak için, onlara müdara etmek ve farz ibadetleri gizlemek lazım olduğu gibi, zevaid sünnetleri de gizlemenin lazım olduğunu açıkça bildirmektedir.
Dinimizde teke riayet etmek, sağdan başlamak zevaid sünnetlerdendir. İngiltere’de yaşayan bir Müslüman, yolun solundan gitme zorunluluğu varken, ben sünnete uyacağım diye otomobiliyle yolun sağından giderse, trafik kazasına sebep olur, insanların ölümüne veya yaralanmasına sebep olarak günaha girer. Kaza yapmasa bile, suç işlediği için cezalanır. Cezalanması fitnedir. Fitne ise, büyük günahtır. Ben küfrün kanunlarına riayet etmem demek ahmaklık olur.
Fitne, Müslümanlar arasında bölücülük yapmak, onları sıkıntıya, zarara, günaha sokmak, insanları isyana kışkırtmak demektir. (Hadika, Tarikat-ı Muhammediyye, Berika)
Bu tarife göre, bir Müslüman zevaid sünnetlerden olan sarığı giyip cezalansa yahut Müslümanların aleyhine kanun çıkmasına sebep olsa, zarara soktuğu için fitne olur. Yahut askerlikte, illa ben sakal bırakacağım diye diretse, sonra da emre uymadığı için cezalansa, fitne olur. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Fitneden sakının! Sözle çıkarılan fitne, kılıçla çıkarılan fitne gibidir.) [İ. Mace]
Fitnenin ne olduğunu bilememek de, kıyamet alametidir. Kur’an-ı kerimde, fitnenin adam öldürmekten kötü olduğu bildirildi. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kıyamet yaklaştıkça, gece başlarken karanlığın artması gibi fitneler çoğalır. Sabah evinden mümin çıkan, akşam evine kâfir olarak döner. Akşam mümin iken, gece imanları gider, kâfir olarak sabaha çıkarlar. Böyle zamanlarda kenarda kalan, ileri atılandan, oturan ayakta olandan, ayakta olan, yürüyenden, yürüyen de, koşandan hayırlı olduğu için evinizde oturun, fitneye karışmayın! O gün oklarınızı kırın! Silâhlarınızı, kılıçlarınızı bırakın! Herkesi tatlı dille, güler yüzle karşılayın! Evinizden çıkmayın.) [Ebu Davud]
(Hadiseler, fitneler, tefrika ve ihtilaflar zuhur edince, katil [öldüren] olmaktan kurtulup, maktül [öldürülen] olabilirsen ol!) [Ebu Nuaym]
(Fitne zamanı evinize girdikleri zaman, Âdem aleyhisselamın, [Maide suresinin 28. âyetinde bildirildiği gibi] “Beni öldürmek için, sen bana elini uzatırsan da, seni öldürmek için ben sana elimi uzatmam” diyen oğlu [Habil] gibi ol!) [Ebu Davud, Tirmizi] (Allahü teâlâ da, Resulü de, kâfir olan Kabil’e (Ben sana el uzatmam) diyen Habil’i övüyor.)
(Fitne uykudadır, uyandırana Allah lanet etsin!) [İ. Rafii]
Bir Müslüman zevaid sünnetleri işleyerek fitneye sebep olursa haram işlemiş olur; hatta farzı işlemek bile fitneye sebep olacaksa, farzı tehir veya terk etmek gerektiği bildirilmiştir.
Yaşanmış bir olay:
Sakallı cahil ve fitneci bir hoca, namaz kılan bir subaya, alaylı bir eda ile, (Niçin sakal bırakmıyorsun? Yoksa rızkından mı korkuyorsun? Allah başka yerden de sana rızk verir) diyor. Subay, (Rızkımdan korkmuyorum. Allahü teâlâ rızka kefildir. Vatan, namus, din müdafaası için farz olan ilimlere çalışıyor, kâfirlerden, din ve vatan düşmanlarından üstün olma sebeplerini araştırıyorum. Din ve vatan düşmanlarının gelip, senin sakallarını yolmaması için sakal bırakmıyorum) diyor.
Görüldüğü gibi, fitneden uzak durmak gerekirken, her taraf günah ve fitne dolu iken, yangına körükle gider gibi fitne çıkarmak ne kadar yanlıştır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Ahir zamanda, âlim [geçinen]ler fitne unsuru olur, camiler ve hafızlar çoğalır; ama içlerinde [hakiki] âlim hiç bulunmaz.) [Ebu Nuaym]
Maalesef, fitneciler de kendilerini sofu ve âlim sanıyorlar.