Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Ehl-i sünnet âlimlerini, büyük zatları sevmek kurtuluş için yeterlidir; fakat gerçekten sevip sevmediği önemlidir. Gerçekten seviyorsa, seven, sevdiğine itaat eder. Dinin emir ve yasaklarına hiç uymadan, sadece seviyorum demek yalan olur. Eshab-ı kiramdan birinin çok üzüldüğünü gören Peygamber efendimiz, ona niçin üzüldüğünü sordu.
O zat, (Ya Resulallah, benim hâlim ne olacak, sizi çok sevmeme rağmen, bu anlattıklarınızı tam yapamıyorum) dedi. Ona, seviyorsa mesele kalmayacağını anlatmak için, (El mer’ü mea men ehabbe) buyurdu. Bu, dünyada kimi seversen, ahirette onunla beraber olursun demektir.
Üzüme mü sözüme mi?
Üftade hazretleri, bir kış günü talebeleriyle dergâhta sohbet ederken, (Taze üzüm olsa da yesek... Kim gidip Çekirge’deki bağdan üzüm toplar getirir?) buyurur. Mevsim kış, dışarıda diz boyu kar vardır. Talebeler, bu kışta, karda üzüm olmaz ki… Hocamıza bir şeyler oldu, istiğrak hali görüldü galiba, neyse birazdan geçer diye düşünürler. [İstiğrak, ilahî aşkla dünyayı unutup kendinden geçmek demektir.]
Bu arada, talebelerden Kadı Mahmud, (Bunun bir hikmeti vardır, bizim için hocamızın sözü önemli) der. İzin isteyip Çekirge’deki bağa gider. Asmanın birini sarsar, karlar döküldüğünde, salkım salkım üzümleri görür, bu hocamın kerameti diyerek, bir sepet üzüm toplayıp dergâha döner. Yolda gelirken de bir çukura düşer. Boğazına kadar su dolu bir çukurdur. Civarda kimse yoktur. Sepet ıslanmasın diye yukarıda tutup, Cenab-ı Hakka yalvarırken, çukurun başından bir ses gelir, (Ey Mahmud! Uzat elini de yukarı çekeyim) der. Başını kaldırdığında birisinin kendisine gülümsediğini görür. Elini uzatır. Yukarı çıktığında, bir anda o kimseyi göremez olur. Yine sepeti omzuna alarak süratle, dergâha gelir. Talebeler hayretler içinde üzümlere bakarken Üftade hazretleri, (Evlatlarım, biliyorum, bu mevsimde üzüm olmaz. Maksadım üzüm değil, benim sözüme mi, yoksa üzüme mi kıymet verdiğinizi anlamaktı. Üzüme peki diyenler kaybederler, hiç üzüm bulamazlar. Sözümüze peki diyenler, bulsa da kazanırlar bulmasa da kazanırlar. Şunu unutmayın, dine hizmette, hocasına hizmette, çok sıkıntı olur. Arkadaşınızın çukura düşüp, Hızır’ın kurtarması gibi... Çile çoktur ama ecri de çoktur.)
Böylece Kadı Mahmud, hocasının sözüne kıymet verip, Kadı Mahmud iken Aziz Mahmud Hüdai hazretleri oldu.
Üzüme mü sözüme mi?
Üftade hazretleri, bir kış günü talebeleriyle dergâhta sohbet ederken, (Taze üzüm olsa da yesek... Kim gidip Çekirge’deki bağdan üzüm toplar getirir?) buyurur. Mevsim kış, dışarıda diz boyu kar vardır. Talebeler, bu kışta, karda üzüm olmaz ki… Hocamıza bir şeyler oldu, istiğrak hali görüldü galiba, neyse birazdan geçer diye düşünürler. [İstiğrak, ilahî aşkla dünyayı unutup kendinden geçmek demektir.]
Bu arada, talebelerden Kadı Mahmud, (Bunun bir hikmeti vardır, bizim için hocamızın sözü önemli) der. İzin isteyip Çekirge’deki bağa gider. Asmanın birini sarsar, karlar döküldüğünde, salkım salkım üzümleri görür, bu hocamın kerameti diyerek, bir sepet üzüm toplayıp dergâha döner. Yolda gelirken de bir çukura düşer. Boğazına kadar su dolu bir çukurdur. Civarda kimse yoktur. Sepet ıslanmasın diye yukarıda tutup, Cenab-ı Hakka yalvarırken, çukurun başından bir ses gelir, (Ey Mahmud! Uzat elini de yukarı çekeyim) der. Başını kaldırdığında birisinin kendisine gülümsediğini görür. Elini uzatır. Yukarı çıktığında, bir anda o kimseyi göremez olur. Yine sepeti omzuna alarak süratle, dergâha gelir. Talebeler hayretler içinde üzümlere bakarken Üftade hazretleri, (Evlatlarım, biliyorum, bu mevsimde üzüm olmaz. Maksadım üzüm değil, benim sözüme mi, yoksa üzüme mi kıymet verdiğinizi anlamaktı. Üzüme peki diyenler kaybederler, hiç üzüm bulamazlar. Sözümüze peki diyenler, bulsa da kazanırlar bulmasa da kazanırlar. Şunu unutmayın, dine hizmette, hocasına hizmette, çok sıkıntı olur. Arkadaşınızın çukura düşüp, Hızır’ın kurtarması gibi... Çile çoktur ama ecri de çoktur.)
Böylece Kadı Mahmud, hocasının sözüne kıymet verip, Kadı Mahmud iken Aziz Mahmud Hüdai hazretleri oldu.