CEVAP
Evet, yanlıştır. Hiçbir muteber kitapta böyle bir şey yazılı değildir. Kur’an-ı kerimin her âyeti, her harfi şifa kaynağıdır. Şifa niyetiyle ve korunmak için, her âyet-i kerime, her sure okunabilir; fakat hayzlıyken, sadece dua ayetleri, dua niyetiyle okunabilir.
Cünüp ve hayzlıyken, Fatiha’yı ve dua ayetlerini, dua niyetiyle okumak ve her duayı okumak haram değilse de, duayı abdestli okumak müstehabdır. (S. Ebediyye)
Kur’an niyetiyle bir âyetten az bile okumak, hayzlı kadına yasaktır. Tek tek, kelime halinde okumaksa caizdir; çünkü Kur’an-ı kerim öğreten bir kadının Kur’an-ı kerimi kelime kelime öğretmesi caizdir. Dua niyetiyle Fatiha’yı yahut Rabbena âtina gibi dua âyetlerini okuyabilir. Dua âyeti olmayanları, dua niyetiyle veya başka niyetle de olsa, okuyamaz. (Redd-ül-muhtar)
İmandan sonra ilim gelir
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Dinimizde yapılması istenilen şeylerden birincisi, iman etmektir. Bundan sonra ilim gelir. İlim, yani ne haram, ne helal, hangisi uygun, hangisi değil, onu bilmek gelir. Bütün ibadetler ilme bağlıdır. İlim öğrenmek şarttır. İlim olmazsa insan yanlış yapar, hatta küfre de girer. Peygamber efendimiz, (Rütbetül-ilmi a’ler rüteb) yani, (Rütbelerin en üstünü, ilim rütbesidir) buyurdu. Yine, (Bir âlimin ölümü, âlemin ölümü gibidir) buyurdu. Yani bir âlim vefat ederse, bütün insanlar ölmüş gibidir. Başka bir hadis-i şerifte de, (Bir âlimin ölmesi, bir şehir halkının ölümünden daha büyük ziyandır) buyurulmuştur.
Ondan sonra haramdan sakınmak, sonra farzları ve vacibleri yapmak, sonra da, mekruhtan sakınmak, sünnetleri yapmak gelir. Dikkat edilirse, farzları yapmaktan önce haramdan sakınmak, sünnetleri yapmaktan önce de mekruhtan sakınmak geliyor. Yani, hep sakınmak önce geliyor. Mecelle’de de, (Def-i mefasid, celb-i menafiden evladır) deniyor. Bu ifade, (Zararı yok etmek, fayda sağlamaktan önce gelir) demektir. Yani, kötüden uzaklaşmak, kötülüğü yapmamak, yanlış yapmamak, iyiyi yapmaktan daha iyidir; çünkü o mutlak suçtur, niyeti ne olursa olsun yazılır. Sevablar ise, kabul oldu mu, olmadı mı, ne niyetle yaptı, belli değildir, yani şüphe vardır. Onun için sakınmak, yapmaktan önce gelir. Dolayısıyla tevbe etmek, mutlak lazımdır. Hatta ibadeti yaptıktan sonra da tevbe etmeli. Günahlara olduğu gibi, ibadetimize de tevbe etmeli; çünkü biz ibadetlerde de günah işleyebiliriz. Müminin şiarı, her halükârda tevbe istiğfar etmektir. Hiç olmazsa yatarken, sana sığındım yâ Rabbi diyerek istiğfar etmeli, sonra da yatıp uyumalı.
Takva ve emre muhalefet
Bir zata, (Bu sene kurban bayramı, takvimdeki gününde mi?) diye talebeleri sorarlar. O zat da, hesaba göre de, takvime göre de aynı gün olduğunu bildirir; fakat daha sonra der ki: Bunu söyledikten sonra sabaha kadar uyuyamadım; çünkü kardeşlerimizin arasında çok takva ehli olanlar vardır. (İhtiyaten kurbanları ikinci gün keselim, ihtiyaten takvimdeki birinci günde de Arafat’a çıkalım) diye düşünerek emre muhalefet ederler diye korktum. (İsteyenler ihtiyaten ikinci gün de kesebilirler, yine isteyenler ihtiyaten tekrar Arafat’a çıkabilirler) dedim; çünkü kendi akıllarına göre yaparlarsa, emre muhalefet etmiş olacaklardı. Hâlbuki hocamız, benim sözümün kendi sözleri olduğunu açıkça bildirdi. Muhalefet edenler, sadece bana değil, hocamıza da muhalefet etmiş olurlar.